deviş
yaşadığı
yer ona başka bi hayat bırakmıyordu.ona verilen görevi yapmadan onun istediği
şeylerin olmayacağını bildireli, bilinmez ve görülmez bütün lugatlardaki
kuralları seyretmek yerine onlarla dans etmeye çabalamasının metanet ve riyanet
bağışladığını göstermekten yorulmaya başlamıştı..
işler
canlıyken dans edemezken işler solukken neler yapılabilineceğinin tamamen bir
soru işareti olduğunu görmezden gelemezdi.düşünmekten yorulsa da;elle tutulur
bir başarısı yoktu.düşüncelerinin çok dağınık bir yelpazede raks etmeleri, ona
da fazla şans tanımıyordu.bu üstüne yapışmışlık çizilmişliği; kalbinde derin
bir boşluğu doldurabilirken ona kayıtsız kalmak namümkündü.ve bu direnme işini
rafa kaldırmayı düşünürken buldu kendini.çatıdaydı.bunları düşünürken
kendini apartmanın çatısında buldu.çoğu zaman böyle olurdu..bir düşünceyle
uğraşırken zaman ve mekan algısını kaybeder kendini absürd yerlerde bulurdu.ama
en çok doğayı severdi,doğaya en yakın hissettiği ve içini ışıkla dolduran
yegane yer burasıydı özensiz bir ilgi ve betondan üretilmiş hayaller yağmuru
şehrin içinde.güneşi görmecelik oynuyorlardı..saat henüz çok erkenken içeri sızmış
ışık süzmeleri gibi birbirlerini çatallandıranların hissedebildiği en hızlı
seyirde; karşılıksız gidilen bir yol ve aralarındaki tek fark ise açılarından
ibaret etmiş bir vaziyette; şen , oldular; gözkapaklarına çarpan o ilk annesel
dokunuşun gönlün en karanlık odalarını bileşkelere vuruyorlardı.aralarında
sevginin yüceltisini çözebileceklerine dair bir his, o kadar uzun zamandır
peşlerindeydi ki artık sırtlarındakı yeri yara yapmaktan yorulan yaşam
yosunlarına benzetmişti.ölmeyecekmiş gibi yaşamanın ; bugün son gün olarak
değiştirme fikri uzun zamandır kapalı kalmış bir gergedan gibi kokuyordu.
mart;
hadi dedi,gidelim.saatlerdir dinlendikleri ormanda uzlarını
keşfediyorlardı.derin bir ahestelik saçantozçiçeği onlara geceyi unutturmuştu
ve şuanlar üzerinde, bunun haresinde olmanın hazzı katsayısından
fazlaydı.birlikte oldukları zamanda sürekli mutluluk çevresinde oldukları çok
nadirdi,öyle ki gagalamaktan yorulan kemikleri bile yıpranıyordu günden
güneşe.sürekli dönen iki bedevinin dijital kopyalarıydı mart ile deniss.hunhar
bi ikili.üstleri mütemadiyen is ve şehir kokardı.
sebepsizden
doğmuşlardı saçançiçekleri merdivenlerini tohumlarıyla aşındırırken yelpazesel
devişlerini tozlandırıyordu rüzğar ahuyla edayla
mayayla.babayla.dayayla.dalayla.ma.
saat
15.49 ve gözümden gönlüme eşimden dilime sesimden etine anımdan zemine kardan
beriye.beyinden veliye.bu bir
deviştir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder