bir pazartesi
herşey o beyaz sayfadan geldi.yaratılmış
karelerin arasından derin ve soyut bir tiz sesinde buluşturdu o iki ezeli
düşman ruhu.incecik çiseleyen yağmurun altında devindi sevgiye ve aşka aç o iki
sessiz dede.bir çınarın altına sığınırcasına sonsuz ve karanlık bir
fırtınada.ezeli ıslak, ezeli kudretli..
sesleri kesildiğinde yağmur damlalarının;
onlar devirisi çok abzürd bi tınıda la minörde bir solonun
peşindeydiler..bulamadıkları ise minör mü yoksa major mü devam etmesi
gerektiğinde olası ama öte,dalgaboyundaki titreşimlerinin bırakabileceği
duygusal seslenişlerdi diğerlerinin algılarında.herkesin içinde bir doğru olmasına
rağmen onbinlerce farklı ses çıkıyordu o gün o yerde.kargaşanın tam ortasına
bir sel gibi aktı bas bariton çığlığı..sanki bütün o düşüncelerin
bileşkelerini alırcasına önüne kattığı en ufak toza kadar bir harman yapıyordu
.bunu nasıl yaptığından çok neden yaptığıydı ruhları gıdıklayan.çünkü sanki
yaşamlardır yapmak istediğimiz ve beklediğimiz bir sanat olduğunu hissetmemek
imkansızdan öte birşey değildi..
bir pazartesi öğleni saat 3
sularında üst komşusunun düşürdüğü bir vazonun sesine; kendi ruhunda ve gerçek
boyutta iki farklı evrendeki yansımalarına uyanmıştı.nefesini tutakaladursun,o
ev senaryolarının en ironisiz düzenlemesinde bile kusursuz görünüyordu.terli
suratı ve karışmış saçlarının arasından doğan açık o iki yay ; söylemek için
çıldırdığı bir dünya olduğunu suratlarımıza dövüğordu..böyle uyanmalara karşı
aşırıya kaçan tepkileri olabiliğordu.kırılma efektinin var olan en güçlü duygu
oluşturucu olduğunda; sessiz güdüler kadar varoluşa yakın olabildiğinin artık
bir sır olmaması gerektiğini düşündü..
hemen camdan içeri süzülen güneşe
iliştirdiği gözlerini,huzurla yatıştırdı.ruhunun ona oynadığı bu sonsuz oyundan
aldığı hazzı en çok sevdiği kasaya,yani içine tıkmaya çalışırken artık fazla
gelen ve içeriye alınamayan o pahabiçilmez artıkları da yaradılış ile
değiştokuş etmeye kararlıydı.artık o da bir günahkardı.daha çok hata
yapmalıydı.. .
zihninde başlattığı bu iliksel fantaziyi
hemen geliştirmeye koyuldu.perdelerini bir harekette çok yüksek bir hızla
açtı.açılırken çıkan o ani ses,vazoda bulduğu aşkın kırıntısıydı onun
penceresinde artık.bir an düşündü..ama hayat ona hep tohum ve toprak hikayeleri
anlatmıştı.bu şişe hikayelerine alışık değildi.ama bir mesaj olduğunu
keşfettiği an; o bir daha artık hiç eskisi gibi olmayacaktı.bundan artık emindi..içinde
garip bir duygusuzluk mutluluğu vardı alacakaranlık vaktinde çarpılmış yakamoz
balıklarının sırtsal yüzgeçlerindeki derin dalga boyutlarının irice
kıyımlanması gibi semerdenfırlarcası seyirde olan ironsiz deniz aslanlarına
benzetilebilirdi gayet de.ama aslolan aşkolduğuydu.koşulmayan yoluydu,derinde
gezmeden, derine dokunmuyuydu , ateş bulurmuyuydu yook.herkes herşey,herşey
herkes mi oldu yine bilinmedi.
-

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder