29 Kasım 2014 Cumartesi

deviş 05.58

deviş

yaşadığı yer ona başka bi hayat bırakmıyordu.ona verilen görevi yapmadan onun istediği şeylerin olmayacağını bildireli, bilinmez ve görülmez bütün lugatlardaki kuralları seyretmek yerine onlarla dans etmeye çabalamasının metanet ve riyanet bağışladığını göstermekten yorulmaya başlamıştı..
işler canlıyken dans edemezken işler solukken neler yapılabilineceğinin tamamen bir soru işareti olduğunu görmezden gelemezdi.düşünmekten yorulsa da;elle tutulur bir başarısı yoktu.düşüncelerinin çok dağınık bir yelpazede raks etmeleri, ona da fazla şans tanımıyordu.bu üstüne yapışmışlık çizilmişliği; kalbinde derin bir boşluğu doldurabilirken ona kayıtsız kalmak namümkündü.ve bu direnme işini rafa kaldırmayı düşünürken buldu kendini.çatıdaydı.bunları düşünürken  kendini apartmanın çatısında buldu.çoğu zaman böyle olurdu..bir düşünceyle uğraşırken zaman ve mekan algısını kaybeder kendini absürd yerlerde bulurdu.ama en çok doğayı severdi,doğaya en yakın hissettiği ve içini ışıkla dolduran yegane yer burasıydı özensiz bir ilgi ve betondan üretilmiş hayaller yağmuru şehrin içinde.güneşi görmecelik oynuyorlardı..saat henüz çok erkenken içeri sızmış ışık süzmeleri gibi birbirlerini çatallandıranların hissedebildiği en hızlı seyirde; karşılıksız gidilen bir yol ve aralarındaki tek fark ise açılarından ibaret etmiş bir vaziyette; şen , oldular; gözkapaklarına çarpan o ilk annesel dokunuşun gönlün en karanlık odalarını bileşkelere vuruyorlardı.aralarında sevginin yüceltisini çözebileceklerine dair bir his, o kadar uzun zamandır peşlerindeydi ki artık sırtlarındakı yeri yara yapmaktan yorulan yaşam yosunlarına benzetmişti.ölmeyecekmiş gibi yaşamanın ; bugün son gün olarak değiştirme fikri uzun zamandır kapalı kalmış bir gergedan gibi kokuyordu.
mart; hadi dedi,gidelim.saatlerdir dinlendikleri ormanda uzlarını keşfediyorlardı.derin bir ahestelik saçantozçiçeği onlara geceyi unutturmuştu ve şuanlar üzerinde, bunun haresinde olmanın hazzı katsayısından fazlaydı.birlikte oldukları zamanda sürekli mutluluk çevresinde oldukları çok nadirdi,öyle ki gagalamaktan yorulan kemikleri bile yıpranıyordu günden güneşe.sürekli dönen iki bedevinin dijital kopyalarıydı mart ile deniss.hunhar bi ikili.üstleri mütemadiyen is ve şehir kokardı.
sebepsizden doğmuşlardı saçançiçekleri merdivenlerini tohumlarıyla aşındırırken yelpazesel devişlerini tozlandırıyordu rüzğar ahuyla edayla mayayla.babayla.dayayla.dalayla.ma.

saat 15.49 ve gözümden gönlüme eşimden dilime sesimden etine anımdan zemine kardan beriye.beyinden veliye.bu bir


  deviştir!
bir pazartesi

herşey o beyaz sayfadan geldi.yaratılmış karelerin arasından derin ve soyut bir tiz sesinde buluşturdu o iki ezeli düşman ruhu.incecik çiseleyen yağmurun altında devindi sevgiye ve aşka aç o iki sessiz dede.bir çınarın altına sığınırcasına sonsuz ve karanlık bir fırtınada.ezeli ıslak, ezeli kudretli..
sesleri kesildiğinde yağmur damlalarının; onlar devirisi çok abzürd bi tınıda la minörde bir solonun peşindeydiler..bulamadıkları ise minör mü yoksa major mü devam etmesi gerektiğinde olası ama öte,dalgaboyundaki titreşimlerinin bırakabileceği duygusal seslenişlerdi diğerlerinin algılarında.herkesin içinde bir doğru olmasına rağmen onbinlerce farklı ses çıkıyordu o gün o yerde.kargaşanın tam ortasına bir sel gibi aktı  bas bariton çığlığı..sanki bütün o düşüncelerin bileşkelerini alırcasına önüne kattığı en ufak toza kadar bir harman yapıyordu .bunu nasıl yaptığından çok neden yaptığıydı ruhları gıdıklayan.çünkü sanki yaşamlardır yapmak istediğimiz ve beklediğimiz bir sanat olduğunu hissetmemek imkansızdan öte birşey değildi..

bir pazartesi  öğleni saat 3 sularında üst komşusunun düşürdüğü bir vazonun sesine; kendi ruhunda ve gerçek boyutta iki farklı evrendeki yansımalarına uyanmıştı.nefesini tutakaladursun,o ev senaryolarının en ironisiz düzenlemesinde bile kusursuz görünüyordu.terli suratı ve karışmış saçlarının arasından doğan açık o iki yay ; söylemek için çıldırdığı bir dünya olduğunu suratlarımıza dövüğordu..böyle uyanmalara karşı aşırıya kaçan tepkileri olabiliğordu.kırılma efektinin var olan en güçlü duygu oluşturucu olduğunda; sessiz güdüler kadar varoluşa yakın olabildiğinin artık bir sır olmaması gerektiğini düşündü..
hemen camdan içeri süzülen güneşe iliştirdiği gözlerini,huzurla yatıştırdı.ruhunun ona oynadığı bu sonsuz oyundan aldığı hazzı en çok sevdiği kasaya,yani içine tıkmaya çalışırken artık fazla gelen ve içeriye alınamayan o pahabiçilmez artıkları da yaradılış ile değiştokuş etmeye kararlıydı.artık o da bir günahkardı.daha çok hata yapmalıydı.. .

zihninde başlattığı bu iliksel fantaziyi hemen geliştirmeye koyuldu.perdelerini bir harekette çok yüksek bir hızla açtı.açılırken çıkan o ani ses,vazoda bulduğu aşkın kırıntısıydı onun penceresinde artık.bir an düşündü..ama hayat ona hep tohum ve toprak hikayeleri anlatmıştı.bu şişe hikayelerine alışık değildi.ama bir mesaj olduğunu keşfettiği an; o bir daha artık hiç eskisi gibi olmayacaktı.bundan artık emindi..içinde garip bir duygusuzluk mutluluğu vardı alacakaranlık vaktinde çarpılmış yakamoz balıklarının sırtsal yüzgeçlerindeki derin dalga boyutlarının irice kıyımlanması gibi semerdenfırlarcası seyirde olan ironsiz deniz aslanlarına benzetilebilirdi gayet de.ama aslolan aşkolduğuydu.koşulmayan yoluydu,derinde gezmeden, derine dokunmuyuydu , ateş bulurmuyuydu yook.herkes herşey,herşey herkes mi oldu yine bilinmedi.


-